Muzik

18 Ocak 2008 Cuma

kazlar


Çoğumuzun Nils ve Uçan Kaz’ın masalını önce büyüklerimizden dinlemiş, sonra onu çocuklarımıza okumuş ve bu anlarda Nilsinkine bir macera yaşamayı düşlemişizdir. İyice küçülerek kaz Mortonun sırtında uzaklara, görmediğimiz diyarlara yolculuk etmek ve yeni coğrafyalar keşfetmek..


Kazlar iri ve sürücül ve göçmen kuşlar olduğundan bu masalda başrolü oynayan kuş olmaya hak kazanmışlardır. Diğer taraftan insanlar tarafından da başarıyla evcilleştirilmiş ve uzun yıllar bir arada yaşamışlardır. Daha küçük bir çocukken tıpkı Nils gibi, köyde iri kazların sırtına tırmandığımızı hatırlıyorum, bizi üzerlerinden atmak için hızla koşmaya başlarlardı, öyle ki birazdan havalanacaklarını düşünürdüm. Daha da büyüyüp onları kucaklayacak duruma geldiğimizde kazlarımızı yüksekçe bir tepeden göğe bıraktığımızı da anımsıyorum, kimin kazı daha uzağa uçarsa, onun kazandığı bir oyun oynardık. Tıpkı masallardaki gibi gerçeküstü anılar haline geldi bunlar günümüzün doğaya yabancı makineleşmiş dünyasında.


Oysa masallar gerçek olabilir, düşgücü ve yaratıcılık insanın bunu başarmasını sağlar, tıpkı Jul Verne’in Denizler Altında Yirmibin Fersah masalından yola çıkarak denizaltıların icad edildiği gibi. Fransız çevreci Christian Mullec, nesli tehdit altında olan Küçük Sakarca Kazlarının (Anser erythropus) güvenle göç edebilmeleri için onlarla birlikte İsviçre’den, Sibirya’ya kadar uçmaktadır. Kazlar sürü lideri olarak kabul ettikleri Mullecin peşini bırakmayarak onu güvenli bir rota üzerinden üreme alanlarına kadar izlemektedirler. Peki bir insan kaz sürüsü içinde bu güveni nasıl sağlayabilir?

Bu sorunun yanıtını kazlarla ilgili çalışmaları sonucunda Nobel ödülü kazanan Avustralya’lı bilim adamı Konrad Lorenz vermiştir. Lorenz, karşılaştırmalı hayvan davranış bilimi anlamına gelen "etoloji"nin kurucusu olarak kabul edilir ve yumurtadan yeni çıkan bir kaz veya ördek yavrusunun, genetik olarak duymaya programlandığı ‘anne’ (vak-vak gibi) sesini çıkaran ‘kişiyi’ (bu sesi kim çıkarırsa çıkarsın) anne olarak kabul ettiğini ve onu izlediğini keşfetmiştir. (Bu olaya bilim dilinde "imprinting" denmektedir.) Nitekim ‘LePeuple Migrateur’ orijinal isimli ve Türkçe’de Kuşlar-Kanatlı Uygarlık olarak bilinen filmde göç sırasında çok yakından çekimi yapılan kazlarda aynı yöntemle yetiştirilmiş ve bu sayede önlerinde mini bir pervaneli araç içinde uçan annelerinin! elinde tuttuğu kameranın önünde uçmuşlardır.


Göç eden yaban kazları havada uçarken "V" harfi şeklinde bir form alırlar. Bunun nedeni "V" şeklinde uçulduğunda, uçan her kazın arkasındaki kuşlar için onları kaldıran bir hava koridoru yaratmasıdır, kazlar birbirlerinin kanat çırpışları sonucu ortaya çıkan hava koridorunu kullanarak zorlu ve binlerce kilometreye ulaşan uçuş menzillerini daha az enerji harcayarak kat edebilmektedirler. Uçuş sırasında kazlardan yorulanlar gurubun en arkasına geçer ve öndeki kuşların kanat çırpmaları sonucu oluşan koridorun kaldırma güçünden yararlanırlar yine bu esnada tıpkı askerlerin koşu sırasında türküler söylediği gibi, kazlar da uçuş temposunu sağlayan ve birbirlerini motive eden çığlıklar atarlar.

Göç sırasında binlerce kilometre yol alan kaz sürüleri arasında en yüksekten uçanlar ise Çubuklu kazlardır (Anser indicus). Bu kuşlar Hindistan’a ulaşmak için Himalayaları aşmak zorundadırlar ve bu yüzden 8000m yüksekliğe ulaşabilirler.

Kazlar arasında bir başka davranış da guruptaki bir birey zayıf düşer ya da bir avcı tarafından vurulup uçamayacak duruma gelirse; düşen kuşa yardım etmek üzere gruptan en az iki kazın
ayrılıp hasta/yaralı kaza katılmasıdır. Tekrar
uçabilene ( ya da eğer ölürse, ölümüne kadar ) yaralı kuşla birlikte kalır ve onu
asla terk etmezler. Daha sonra kendilerine başka bir kaz grubu
bulurlar, hiçbir kaz grubu, kendilerine bu şekilde katılmak isteyen kazları
reddetmez. Kazlar arasındaki sosyal dayanışmanın bir başka örneği ise gözcü kollarıdır. Kaz sürüsü gece konaklamak üzere konduğu sulak alanlardan otlamak üzere gidecekleri çayırlara gitmek üzere havalanmadan önce ikili guruplar halinde gözcüler kullanırlar, gözcüler sulak alanın etrafında uçarak kolaçan eder ve sürünün insan faaliyetinin en az bulunduğu, en risksiz olan bölgeden havalanmasını sağlarlar.

Kazların çifleşme sırasında eş seçimine çok dikkat ederler. Bazı evcil ve yabani kazlar tek eşliliği tercih ederken, diğerleri genellikle 1 erkek ve 2-4 dişiden oluşan gruplar halinde yaşarlar. Dişi sayısı bazen 5’e kadar çıkabilir. Erkek ve dişi bir kez başarılı bir şekilde çiftleşirlerse birbirlerini kabul ederler. Kazların çoğu sabah erken saatlerde yumurtlarlar. Dişiler yuvaya 4-6 ve nadiren 8 yumurta bırakırlar. Civcivler 27-29 günde yumurtadan çıkarlar ve ancak 8 haftada bağımsız hale gelirler. Bazı ağır cüsseli ırkların suda daha iyi çiftleştikleri belirlenmiştir, fakat kazlar kuru zeminde de başarılı bir şekilde çiftleşebilirler.


Ülkemizde görülebilecek kazları, gri kazlar (anser) ve siyah kazlar (branta) olarak iki guruba ayırabiliriz. Türkiye’de yaşayan en büyük yaban kazı olan Boz Kaz (Anser anser) yaklaşık 90cm boyundadır ve kanat genişliği 180 santimi bulabilir. Bu türün dışında kışlamak üzere kuzeyden ülkemizi ziyaret edenler göçmen türlerdir ve ancak bu göçmen türlerle beraber uçarsanız başka diyarlara gitme şansınız olabilir. Masalların gerçeğe dönüştürmenin imkansız olmadığını unutmayın . Lorenz’e Nobeli kazandıran çalışmalar, bizim ülkemiz dahil herhangi bir kentte de yapılabilir. Bu süerçte eksik olan kaz veya ördek değil, sadece bakış açısıdır.

Serhan Oksay

0 yorum: